Dungeons & Dragons: Honour Among Thieves incelemesi

★★★★

Courtney Solomon’nun, etkileyici kültürün simgesi olan bir oyuna risible bir anıt niteliğinde olan Dungeons & Dragons’i sinemaya aktardığından beri çok yıl geçti. Mirasından çıkan iki ev sineması devam filminin aksine, film hala berbat oyunculuk ve korkunç senaryo yüzünden hatırlanıyor. Ancak sadece şimdi, yani yaklaşık 20 yıl sonra, Solomon’un çabası dış düzlemlere gönderilebilir. Çünkü şimdiki zamanın Honor Among Thieves (Hırsızların Arasında), tüm hesaplamalara göre eğlenceli ve bağımlılık yapıcı bir oyun kadar zekice bir film.

Solomon’un filmine savunma olarak, ‘geek kültürü’ 2023’te, yüzyılın başındaki durumundan kat kat daha havalı. Tek bir örnek olarak, Dungeons & Dragons’a büyük borçlu olan Netflix’in Stranger Things dizisine bakabilirsiniz. Her yeni sezonda kötü adam, bir D & D ağır topunun adını alıyor. Buna Na’vi ve on yıllık bir Marvel patlaması da eklenince, dünya gerçekten Upside Down bir hale gelmiş durumda.

Fakat Honor Among Thieves, nerdy (dahi) tiplemeyi sevenler için eşsiz bir yılbaşı hediyesidir. Hikaye, Game Night sihirbazlarının Jonathan Goldstein ve John Francis Daley tarafından kaleme alındığı gibi, geniş bir oynanış yapısına sahiptir. Savaş planları yapılmakta, şeyler ters gitmektedir ve bol miktarda soluk kesen dönüşler istenmektedir. Goldstein ve Daley, hatta oyuncularına aptalca sesler bile yaptırıyorlar.

Açılış sahnesinde, tıpkı Game of Thrones gibi görünen fakat öyle olmayan bir şekilde, barbar Holga Kilgore’u oynayan stoik bir Michelle Rodriguez ve cüretkar prens Edgin Darvis’i harika bir biçimde oynamış Chris Pine’i görüyoruz. Edgin, kızı Kira’ya yeniden kavuşmak ve kaybettiği karısını diriltebilecek doğaüstü güçlere sahip tabletin peşinde. Edgin ve Hulga, büyük miktarda altınla birlikte çalınma teşebbüsünde bulundular ve bu yüzden cezaevine atıldılar.

Kötü adam Forge Fitzwilliam – ayrıca Lord of Neverwinter olarak da bilinen – planı ele geçirdi ve hem Kira hem de tablet artık onun elindedir. Hugh Grant’ın canlandırdığı Fitzwilliam, Daley ve Goldstein’in senaryosunda, Phoenix Buchanan tarafından canlandırılıyor gibi hissettiriyor bize. Bu, Grant’in gerçek bir performans sergilemediği anlamına gelmez. Fitzwilliam harika bir karakter. Sofina’ya gelince; gerçekten ürkütücü bir karanlık karakter olan Daisy Head’in canlandırdığı karanlık gözlü bir büyücü. Sofina’nın kötü planlarının ayrıntıları, böyle güçlü ve tehditkar bir karakterin varlığı karşısında önemsiz kalıyor. Bir devam filminde, Head karşılanması zor bir performans sergileyecek.

Elbette, Edgin ve Hulga böyle bir düşmanla yalnız başlarına savaşamazlar ve maceralarına heybetli bir ekip katmaları gerekiyor. Justice Smith ve Sophia Lillis, Tiefling Druid ve nispeten yetenekli bir büyücü olarak büyüleyici bir katkıda bulunuyor. Ancak Bridgerton’un Regé-Jean Page, odak noktasını kendine çekiyor. Paladin şövalyesi Xenk Yendar olarak oynayan Page, Goldstein ve Daley’in hikaye anlatımına dayanan eşsiz bir yaklaşıma imza atıyor. Karakter dinamikleri burada anlatı ve evren inşasından daha önemlidir. Bu, Lord of the Rings’ten daha çok Princess Bride’a benziyor. Durumun ciddiye aldığı hissiyatı uyandıran herhangi bir işaret, hemen bir hokkabazlık veya hayrette bırakımla dengeleniyor.

Görsel açıdan da, Honor Among Thieves, günümüzün blok büster filmlerinin aksine daha parlak bir manzaraya sahip. Bilgisayar animasyonları kullanımı başarılı bir şekilde yapılmış, ancak filmdeki üstün fiziksel efektler ve yaratık animatronikleri, sıklıkla sanrılık ve bakış açısında kalmaktadır. Sonuç olarak, bu kalabalık bir alandan belirgin veya hatırlanan bir dünya yaratırken, burada zaman geçirmek zevk vericidir. Senaryo güldürücü ve sonuçları hak edilmiştir. Açıkçası, Dungeons & Dragons’un ikinci rüzgarı coşkulu, eğlenceli ve müthiş bir zaman geçirilmesine neden oluyor.

Yorum yapın