Yeni keşfedilen türlerin birçoğu, henüz yaşarken bile yok olma riskiyle karşı karşıya. Araştırmalar, özellikle yeni tanımlanan türlerin yok olma riskinin en yüksek olduğunu gösteriyor. Birçok yeni tür, nadir, izole veya her ikisi de olduğu için ancak şimdi keşfediliyor. Bu faktörler, türleri kolayca yok olmaya da açık hale getiriyor. Örneğin, 2018’de Gine’de botanikçi Denise Molmou, Conakry’deki Ulusal Herbarium’daki çoğu akrabası gibi yalnızca bir şelalede yaşadığı görülen yeni bir bitki türü keşfetti. Molmou, onu son gören kişi olarak biliniyor. Ancak keşiften sonra, şelalenin bulunduğu yerin Google Earth üzerindeki konumuna bakan bir ekip, aşağı akıntıdaki hidroelektrik baraj tarafından oluşturulan bir baraj gölünün şelaleyi su altında bıraktığını fark etti. Bu durumda, keşif yapılmamış olsaydı, bu türün varlığını bilebilme şansımız olmazdı.
Birçok durumda yok olma olasılığı olsa bile, bu durumu kanıtlamak zordur. IUCN, bir neslin yok olması için hedefe yönelik araştırmalar gerektirir. Ancak bu taramalar para gerektirir ve her zaman mümkün değildir. Bazı bilim adamları, bilinen türler arasındaki keşif ve yok olma oranlarını çıkararak karanlık yok olmanın ölçeğini tahmin etmek için bilgisayar tekniklerine başvurdu.
Bugünkü eğilimler göz önüne alındığında, bazı bilim adamları, türlerin tamamının yok olmadan önce isimlendirilmesinin mümkün olup olmadığından şüphe ediyorlar. Bazı bilim adamları, özellikle omurgasız hayvanlardan, türlerin en azından varlıklarını belirlemek için vahşi doğadan toplama yapmanın öncelikli olması gerektiğini düşünüyorlar.
Kısacası, yeni keşfedilen türlerin yok olma riski yüksek. Yeni türlerin keşfi, türlerin özelliklerinin belirlenmesine yardımcı olabilir. Ancak, bulunan türlerin korunması için daha fazla çaba sarf etmeliyiz. Böylece, türlerin yok olması engellenir ve ekolojik ağın bir parçası olan türlerin yok olmasına izin verilmemiş olur.