DC Studios, yapımı türlü aksiliklerle uzayan “The Flash”ı nihayet bu yaz sinemalarda yayınladı. Film başlangıçta iyi eleştirilerle büyük beklenti yaratsa da hayranlar filmi gördükten sonra her şey değişti. Gişede tahmin edilen hasılatın çok altında kalan film, vizyona girdikten bir ay sonra sinemalardan kaldırıldı.
“The Flash”ta övülen şeylerden biri, Michael Keaton’ın Batman olarak geri dönüşü ve Barry Allen için yeni bir tür akıl hocası gibi davranmasıydı. Keaton’ın Batman’i filmde karşımıza ilk çıktığında, onun suçla savaşmayı çoktan bıraktığını ve Wayne malikanesinde münzevi bir yaşama çekildiğini görüyoruz.
Batman sonradan Barry’e yardım etmek için kostümünü yeniden giyip maceraya atılıyor ancak film izleyicilere, Batman’in neden suçla savaşmayı bırakıp köşesine çekildiğine dair, “Gotham’ın artık suçtan arındırılmış olması” bilgisi dışında elle tutulur bir yanıt vermiyor.
Görünüşe göre bu yanıt aslında filmde vardı, ancak final kurgusunda kendisine yer bulamadı. Filmin dijital olarak yayınlanmasıyla açığa çıkan silinen sahnelerden birinde; Batman’in bir suçluyu çocuklarının önünde öldürdüğü ve bu olay ona kendi anne babasının gözleri önünde öldürülmesini hatırlattığı için artık emekli olma kararı aldığını ortaya koyuyor.
“The Flash” büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen, bu tür detayların atlanması filmi eksik bırakmış. İzleyici olarak, karakterlerin motivasyonlarını anlama ihtiyacımız var ve bu eksiklik hikayenin tam bir şekilde hissedilmemesine neden oluyor.
Filmdeki diğer karakterlerin performansları ise karışık bir tablo sunuyor. Ezra Miller, Barry Allen / Flash olarak oldukça enerjik ve eğlenceli bir performans sergiliyor. Ancak bazı sahnelerde karakterin motivasyonu ve tepkileri konusunda bir tutarsızlık gözlemledim. Diğer yandan, Michael Keaton’ın Batman’iyle geri dönüşü büyük bir heyecan yarattı. Onun varlığı, filmi izlerken beni gerçekten heyecanlandırdı ve geçmişe dönük bir nostalji hissi uyandırdı.
Yönetmen Andy Muschietti, filmi görsel açıdan etkileyici kılmak için elinden geleni yapıyor. Özellikle paralel evren sahnelerinde kullanılan özel efektler ve prodüksiyon tasarımı, göz alıcı bir atmosfer yaratıyor. Bununla birlikte, bazı aksiyon sahnelerinin kurgusu ve düzenlemesi biraz karmaşık olmuş. Bu sahnelerdeki hızlı kurgu ve kamera hareketleri, bazen olayları takip etmekte zorluk çekmeme neden oldu.
Filmin müziği ve sinematografisi de övgüyü hak ediyor. Müzik, sahnelerin duygusal tonunu ve gerilimini vurgulamada etkili bir şekilde kullanılıyor. Sinematografi ise Gotham’ın karanlık atmosferini ve Flash’in hızını başarılı bir şekilde yansıtıyor.
Sonuç olarak, “The Flash” büyük beklentilerle gelen bir film olmasına rağmen bazı eksikliklere sahip. Karakter motivasyonlarındaki tutarsızlık ve bazı önemli sahnelerin final kurgusunda yer almaması, hikayenin tam anlamıyla hissedilmesini engelliyor. Ancak yine de film, heyecan verici performanslar, etkileyici görsel efektler ve nostaljik bir atmosfer sunmasıyla izleyicilerde bir iz bırakmayı başarıyor.